2018'den beri her yıl gerçekleştirilen uluslararası etkinlikte Birleşmiş Milletler Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi’nden yargıçlar, diplomatlar ve alanında dünyaca meşhur uluslararası hukuk profesörleri bir araya geliyor ve deniz hukukundaki önemli meseleler ele alınıyor.
Bu yıl 18 Temmuz’da başlayan programın dün yapılan kapanış konuşmasını ise Uluslararası Adalet Divanı eski Başkan Yardımcısı ve Ürdün eski Başbakanı Awn Al-Khasawneh gerçekleştirdi. Program, bu yıl istisnai olarak, yalnızca uluslararası deniz hukukuna ilişkin düzenlenmiş olsa da genel itibariyle deniz ticareti hukuku konularına da değinildi.
“HAKKANİYET, ALINACAK KARARLARDA BİR ÖLÇÜT KABUL EDİLMELİDİR”
Akademinin kapanış konuşmasını yapan Awn Al-Khasawneh, “Deniz hukukunun ve Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin uygulanmasında uluslararası mahkemelerin ve bu mahkemelerin verdikleri kararla oluşan içtihadın önemine değinerek, ihtilafların çözümünde hakkaniyet ilkesinin esas alınması gerektiğini, BM Deniz Hukuku Sözleşmenin de deniz yetki alanlarının sınırlandırmasında bu ilkeyi kriter olarak belirlediğini söyledi. Hasawne Uluslararası Adalet Divanının verdiği kararlarda tarafların menfaatlerini dengesiz bir şekilde etkilememesine dikkat ettiğini" söyledi.
“DEVLETLERİN SORUNLARINI ÇÖZMEDE OSMANLI BELGELERİNE BAŞVURULDU”
Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesinden sonra bazı Orta Doğu devletleri arasında deniz alanlarının sınırlandırılmasında büyük sorunlar yaşandığını aktaran Al-Khasawneh, “mahkemeler önüne gelen Bu sorunları çözmek için Osmanlı belgelerine kaynak olarak başvuruldu. Örneğin Nil ve Nijer Havzası’ndaki su kaynaklarının paylaşımında Osmanlı belgeleri kıstas alındı. Yemen ile Eritre arasındaki tahkim davasında Osmanlı belgelerine bakıldı . Katar ve Bahreyn arasında Uluslararası Adalet Divanı’nda görülen deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin uyuşmazlıkta da bir Osmanlı kaptanının 19. Yüzyılda kaleme aldığı belgelere atıf yapıldı. Ancak deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin bu boşluklar Osmanlı’nın batı sınırları bakımından da söz konusudur. Lozan Anlaşması, bu boşluğu doldursa da hala Ege ve Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları konusunda çözülmesi gereken birbirleriyle bağlantılı birçok ihtilaf var” diye konuştu.
“TARİHTEN ALINACAK DERSLER VAR”
Uyuşmazlıkların BM Şartına uygun olarak barışçı yollardan ve uluslararası hukuk çerçevesinde çözülmesi vurgusu yapan Al-Khasawneh, “Tarihten alacağımız derslerden biri, devletlerarası uyuşmazlıkların barışçı yollardan ve uluslararası hukuk çerçevesinde çözülmesidir. Bu tüm tarafların yararınadır Şunu önemle belirtmek isterim ki Türkiye’nin uluslararası hukuk ve özellikle uluslararası deniz hukukunda yetkin hukukçular yetiştirmeyi kesinlikle ihmal etmemesi gerekir” ifadelerini kullandı.